• Samsun
  • Son Güncelleme 21:47

Bu gönderiyi paylaşabilirsiniz!

Rusya Federasyonu bilindiği üzere dünyada en geniş topraklara sahip ülkedir. Rusya, Petro’dan itibaren güçlenmeye başlamış; zayıf toplumlar karşısında zaferler kazanarak Osmanlılar, İran, Türkistan ve Sibirya halkları üzerinde yayılarak modern bir imparatorluğa dönüşmüştür. Diğer bir ifadeyle, zayıf milletler üzerindeki yayılmasını Çarlık döneminde de Sovyet dönemde de sürdürmüştür. Komünist sistemin zaafından dolayı 1980’lerin sonlarında Batı ile rekabeti sürdüremeyeceğini anlamaları sonucu Mihail Gorbacov’un Glasnost ve Perestroyka politikalarıyla komünizm terk edilmiş; bu dönüşüm döneminde 15 Cumhuriyet bağımsızlaşmış ve Rusya Federasyonu doğmuştur.

Başlangıçta piyasa ekonomisine geçiş safhasının problemli olduğunu ve Kızılordu’nun generallerinin bile sokakta iş aradıklarını biliyoruz. Putin’in bu dönemde şoförlük yaptığı, birçok eski Sovyet bürokratının da “Rus Pazarları” hikâyeleri herkesin malumudur.

Tam bu sırada Putin’in yıldızı parlamış; “kurtarıcı bir Hızır” misali kısa zamanda Rusya’yı tekrar dünya gücü haline getirmiştir. Bu gün Rusya, en geniş toprakları, sonsuz yeraltı ve yerüstü kaynakları olan bir ülkedir. Silah sanayii bakımından kendisinden çok zengin ve çok teknolojik ülkelere bile üstünlüğü vardır. Bu gücünü ülkesinin bilimsel, sosyal, ekonomik ve demokratik gelişmesine harcasa, kısa zamanda dünyanın en tercih edilen, itibarlı ve en müreffeh toplumları arasına sokabilirdi.

Ancak yanı başındaki küçük Finlandiya’yı 1939’da istilaya çalışması gibi, bugün de din, mezhep, etnisite ve kültür gibi her bakımdan kardeşi olan Ukrayna’ya saldırarak hiç yapmaması gereken bir işe kalkıştı ve çevre ülkelerde bir “Rusya korkusu” oluşturmayı seçti. Rusya’nın elindeki kaynaklara sahip olmayan Batı Avrupalı ülkelerin vatandaşları bir Rus vatandaşından 5-6 kat daha fazla gelire ve hayat standardına sahip iken, Putin’in yapması gereken yayılmacılık mı idi, yoksa halkını daha zengin ve daha demokrat ülkeler seviyesine çıkarmak mı idi?

Akıllı ve büyük adamlar çevrelerini tehdit ederek büyümezler; etrafına düşmanlık değil, dostluk halesi kurarak büyürler. Putin sadece Ukrayna’yı değil, uzaklardaki birçok ülkeyi de korku ile uyandırmıştır. Almanya 100 milyar euro’luk savunma bütçesine geçiyor. Japonya silahlanmayı seçiyor; Kuril adalarını artık düşünmez mi? Başka toplumlar ve gruplar gerekeni yapmaz mı? Hoş geldin milliyetçilik ve saldırganlık dönemi! Hobsbaum’dan ilhamla biz de buna Yeni Felaket Çağı diyoruz.

Bugün toprak istila çağı geçmiştir, şimdi pazarlar istila ediliyor. Rusya’nın yeni topraklara değil, çevresinde bir dostluk halesine ihtiyacı vardı. Ruslar tarihte her güçlendiklerinde çevrelerine böyle diş göstermekte ve komşularını kendinden uzaklaştırmaktadır. 1945 yılında ABD silahlarıyla Almanya’ya karşı zafer kazandıklarını unutmuşlar ve kendilerine 1920’lerden beri dostça yaklaşan Türkiye’ye Nota vererek Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerinde taleplerde bulunmuşlar; Türkiye de böylece Batı’ya yaklaşarak NATO’ya girmiştir. Bu gün de Ukrayna’ya aynısını yapıyorlar. Bu saldırganlıkla bir Ukrayna milleti ve bir Ukrayna milliyetçiliği doğmaktadır. Tarihte sadece bazı ülkelerin yaşadığı “komşu Rusya” korkusu, artık siyaset bilimi ve diplomasinin sürekli kullanacağı yeni bir terim üretmek üzeredir:

“Rusya’ya komşu olma sendromu”.

0 Yorum

Yorum Yap