• Samsun
  • Son Güncelleme 14:52
Prof. Dr. Koray KARABEKİROĞLU Görseli

Prof. Dr. Koray KARABEKİROĞLU

Köşe Yazarı

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi

Diğer Köşe Yazıları

Bu gönderiyi paylaşabilirsiniz!

Toplumun Aynası Trafikteki Davranışlar

 

Bireysel insan davranışlarını gözlerken yürüyüşü, beden duruşu, ses tonu vb. dışarıdan gözlenebilir. Bu gözlem de o kişinin kişiliği, alışkanlıkları, sağlık durumu ve ruh sağlığı hakkında bilgi verir. Bireysel düzeyde bir insan davranışı ortaya çıkarken, -eğer alet ya da teknolojik destek kullanmıyorsa- bedensel sınırlılıkları söz konusu olduğundan, bazen onun duygusal durumunu anlamak dışarıdan o kadar da kolay olmayacaktır. Ancak eline bir silah aldığında, ya da çok önemli bir silahın ateşleme kumandası onun yönetimine bırakıldığında, dağları bile devirecek güce ulaşabilir.

Günlük yaşamda taktığımız saat, taşıdığımız cep telefonu, gözlük vb. de bizim bir uzvumuz gibi işlev görmeye başladı. Kullandığımız araçlar da bedenimizin uzantısı gibi, bizi doğrudan yansıtır hâle geldi. Bir otobüs şoförü de, örneğin, şoför koltuğuna oturup da kontağı ateşlediğinde ya da bir pilot kumandayı ellerine aldığında o otobüs/uçak da o kişi ile yekvücut duruma geliyor. İşte böyle olunca da o kişinin o aleti/aracı kullanma şekli o kişinin kişiliğini ve ruhsal durumunu doğrudan yansıtabilir hâle geliyor. Trafik ve ortak yaşam alanları söz konusu olduğunda da yanlış ve tehlikeli kullanımlar o aletin/aracın bir silah hâline gelmesini mümkün kılıyor. İşte bu yüzden de birey ve toplum sağlığı için alet/araç kullanma kural ve kılavuzları geliştiriliyor.

Toplum/sosyal psikoloji söz konusu olduğunda da, bireysel davranışlar, öğrenme, ödül ya da ceza vb. yöntemlerle yaygınlaşabiliyor ya da zamanla sönümlenebiliyor.

 

Hiç tanımadığımız bir toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ortak değerlerini ve davranış kalıplarını anlamak/tanımak istiyorsak; belki de en pratik yol, o ülkenin şehirlerinde yürüyerek dolaşmak ve trafikteki insan davranışlarını gözlemek olabilir.

 

Yirmiden fazla ülkede araba kullanmış biri olarak söyleyebilirim ki, her toplumun araba kullanma/trafik dinamikleri ve kollektif insan davranışları belirgin farklar gösteriyor. Örneğin, Mısır’da, Fas’ta arabalar birbirine çok yakın seyrediyor, şerit takibi neredeyse hiç uygulanmıyor. Arabalar çarpışınca -tamponlarını birbirine çarpsa- bile, inip arabadan tamponlara bakmaya bile gerek duymayabiliyorlar. Arabaların yarısından fazlasının tamponunda çarpma izi var. Trafik ışıkları var ama hiç yanmıyor ve kavşaklarda tam bir kaos hakim. Kimse yol vermiyor. Yolu kapan yoluna devam ediyor.

İngiltere’de (2004), trafikte tüm araçlar boş olan şeridi dolduruyor. Yani, bir araç bir aracı geçince aynı şeridi işgal etmeye devam etmiyor. Hemen sinyalini yakıp, sol şeride geçiyor (trafik soldan işlediği için). Bu nedenle hızla gelen arkadaki aracın önü kapanmıyor ve soldan sağlamak (yani bizdeki sağdan sollamak) zorunda kalmıyor. Takip mesafesine herkes dikkat ediyor. Korna sesi neredeyse hiç duymuyorsunuz. Tüm araçlar yaya geçidini görünce, bir yaya orayı kullanma niyetindeyse bile (yani yol henüz çıkmamışsa bile) durup yayaya yol veriyorlar.

Hindistan’da, araçlar sürekli korma çalıyor. Araçların neredeyse tümünün sağ ve sol aynaları yok. Kamyonların hepsinin arkasında kocaman puntolarla “Please horn” (Lütfen korna çalınız) yazılı. Çünkü yan aynalar olmadığından, bir araç kamyonu sağlarken (trafik soldan akıyor) korna çalmazsa, onu fark etme şansı yok da ondan. Rikşolar (yolcu taşıyan üç tekerlekli mobiletler) her yerde ve her yerden bir anda çıkıyorlar. Tam çarpışacaklar sanıyorsunuz, son anda kurtarıyorlar ve çok da sakin bir tavırla (bunu çok normal kabul ederek) yollarına devam ediyorlar.

İtalya’da park sorunu çok belirgin. Kaldırımlar park eden araçlarla dolu. Çoğu da diğer arabanın çıkışını kapatacak şekilde park etmiş. Ancak lüks araba sayısı çok az. Lüks arabaların yapım cenneti olan bir ülkede, eski model arabalar çoğunlukta. Gösteriş derdi pek yok gibi. Hatta tüm şehirlerde Vespa en cazip taşıt. Dubai’de her yer lüks ciplerle dolu. Eski bir araba bile görmeniz neredeyse imkânsız. Hollanda’da ve Belçika’da, Avusturya’da tüm şehirler bisiklet yollarıyla donatılmış. Şehirlerde huzurlu ve sakin bir atmosfer var. Hız sınırına dikkat ediliyor. (…)

Son yıllarda bu alanda ülkemizde pek çok olumlu gelişme yaşandı. Otuz yıl önce bizde de Kahire’ye benzer bir trafik düzeni vardı. Şimdilerde kırmızı ışık ve emniyet kemerine uyum oranı çok çok yükseldi diyebiliriz. Bölünmüş/estetik yollarımız sayesinde hatalı sollamaya bağlı ölümlü kazalar çok azaldı. Son yıllarda artan radar uygulamaları sayesinde aşırı hızlı araç sayısı da belirgin olarak azalma eğiliminde. Bazı şehirlerde bisiklet yolları yapılmaya başlandı.

Ülkemizde hâlen devam eden sorunlara gelirsek; Özellikle şehir içlerindeki çok şeritli yollarda yakın takip ve araçla taciz çok yaygın. Makas atarak ilerleyen çok sayıda araba var. Araç kullanırken telefonla konuşmak ve hatta mesaj yazmak, sigara içmek –yasak olmasına rağmen- normal sayılıyor sanırım. Yaya geçitlerinde yavaşlamak/durmak gibi bir alışkanlıktan eser yok. Bisiklet ve motorsikletler trafikte bir eleman olarak görülmüyor sanki. Kavşak ve dönüşlerde sinyal yakma oranı yarıdan az. Işıklı kavşaklarda dönerken en boştaki sağ şeridi kullanması gerektiğini bilen de pek yok gibi. Kırmızı ışıkta bekleyenlere, sarı yanar yanmaz korna çalınması gerektiğini düşünen de, korna çalınmasını duymadan ilerlememe alışkanlığı edinmiş olan da hâlâ çok fazla. Minibüsler/dolmuşlar yolcu ararken, ördek avına gitmiş avcı gibi sürekli klakson yapmayı ve tüm mahallenin tüylerini diken diken etmeyi çok seviyorlar.   

Yargıtay 12. Ceza Dairesi trafikle ilgili önemli bir karar verdi. Bundan böyle trafikte, başka bir aracı rahatsız eden, selektör yapan, taciz edenler, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 123. maddesindeki "kişilerin huzurunu ve sükûnunu bozma" suçunu işlemiş sayılabilecek. TCK 123, bir yıla kadar hapis cezası öngörüyor.

 

MADDE 123. - (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (IC)

Türk Ceza Kanunu’na göre “ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

“Trafikte mala zarar verme, hakaret, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları şikayete tabi suçlardır. Soruşturma ve kovuşturma da uzlaşmaya tabidir. Ancak trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından resen soruşturulur, bu nedenle şikayet süresi de yoktur, uzlaşmaya tabi değildir.”

 

Her gün akşam haberlerinde “trafikte kavga” ve “park etme yeri tartışması” nedeniyle çok sayıda insan yaralanıyor ya da cinayete kurban gidiyor. Trafik ortamı, toplumsal yaşam ortamlarımızdan biri ve insan sağlık ve güvenliğini tehdit edebiliyor. Tüm bu nedenlerle herkesi trafik kurallarını yeniden bir gözden geçirmeye ve uygulamaya davet etmek istiyorum. Yetkili kişilerin de burada söz ettiğimiz durumlar ve kurallar hakkında görevini daha titizlikle yerine getirmesini arz/rica ediyoruz…

 

Yeni bir yazıda buluşmak üzere.

Sıhhat ve muhabbetle…

 

Not: Bu yazının önemli bir bölümü akademikakil.com sitesindeki Dr. Koray Karabekiroğlu’nun “Trafikteki Davranışlar ve Toplum Ruh Sağlığı” başlıklı yazısı ile ortaktır.

(https://www.akademikakil.com/trafikte-davranislar-ve-toplum-ruh-sagligi/koraykarabekiroglu/)

0 Yorum

Yorum Yap