SON DAKİKA HABERLERİ
  • Samsun
  • Son Güncelleme 01:36
Gülşah DEMİR Görseli

Gülşah DEMİR

Köşe Yazarı

Sosyolog - Yazar

Diğer Köşe Yazıları

Bu gönderiyi paylaşabilirsiniz!

Yazının başlığını gördüğünüzde “Ne yoğun bakımı? Ne gecesi? ” diye kendi kendinize sormuş olabilirsiniz. Belki de bu sözün mecaz olarak söylenmiş olduğunu düşündünüz. Ama hayır.

Gerçek anlamıyla bir yoğun bakım gecesinden bahsedeceğim size.

Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen yoğun bakım maceramı anlatmak istiyorum bu hafta. Neden oldu, nasıl oldu bunları bir kenara bırakıp yoğun bakımda geçirdiğim o geceyi anlatmak istiyorum.

İnsanların bir kısmı hayatının herhangi bir evresinde yoğun bakımda bir gece geçirme ihtimaline sahiptir. Benimkisi biraz beklenmedik bir zamanda ancak neyse ki çok da kötü olmadığım bir durumda sadece gözlem amaçlı oldu.

Orada olduğum o gece hissettiklerimin, yaşadıklarımın ve gördüklerimin bir kısmını anlatmak niyetindeyim.

Öncelikle bir şaşkınlık… “Bana ne oldu? Ben niye buradayım? Neler oluyor?” diyerek gözlerimi açtığımı hatırlıyorum.

Sağlık çalışanlarının nazikçe durumu anlatmaları ve güvende olduğumu bana hissettirmeye çalışmaları diğer anımsadıklarımdan.

Tir, tir titrediğimi ve beni ısıtmak için verdikleri mücadeleyi hatırlıyorum bir de.

Daha önce de hastanede kaldığım günler oldu ancak o gece şu an bana daha yakın olduğu için duygularım belki de daha güçlüdür.

Sağlık çalışanlarının ince davranışları ve konuşmaları olmasa daha korku dolu bir gece geçirebilirdim diye düşünüyorum.

İyi ki varsınız!

Bu durum ışığında önceden de izlediğimiz ancak son zamanlarda daha sık karşılaştığımız sağlıkta şiddet konusunun beni daha çok üzdüğünü söyleyebilirim. Onların verdikleri emekleri gördükçe insan bu konuda daha hassas olabiliyor.

Rapor, ilaç yazmadı diye darp edilen doktorlar, muayene sırası beklemek istemediği için şiddete başvuranlar ve dahası. Kızıyorum bazen insanlara. Bazen de anlamaya çalışıyorum.

Sağlık çalışanlarına şiddeti hiç anlamadım ve anlamayacağım da. Bir insanın hayatını kurtarmak için çabalamak, bunun için yıllarını okuyarak feda etmek bence azımsanacak bir şey olmamalı.

Bir ameliyata girdiğinizi ve bir canın ellerinizde olduğunu bir düşünün… Bu stresi bir düşünün.

Bu sorumluluğu alıp hiç tanımadıkları insanların canını kurtarmaya çalışan o insanların iç dünyalarında neler yaşadığını düşünün.

Tabii ki de her insan mükemmel değildir. Yoğun bir tempoda çalışan sağlık çalışanlarımız da yapabildiklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlar.  

Ortada bir ihmal olduğunu düşünüyorsanız hakkınızı arar, şikayetinizi edebilirsiniz. Düşündüklerinizi dile de getirebilir, tepkinizi bir şekilde gösterebilirsiniz. Ancak şiddete başvurmak, cana kastetmek anlaşılır gibi değil.

Bir kimseye şiddet göstermek başka kişilere de rahatlıkla şiddet gösterilebileceğinin açık bir göstergesidir.

Yani bir sağlık çalışanını darp eden bir insanın çoluğunu çocuğunu, eşini, anne babasını, yolda tartıştığı herhangi bir insanın canını da kolay bir şekilde yakabileceğini bize gösterir.

Bu yüzden “o hak etti, bu hak etti” gibi söylemler hiçbir şiddeti haklı çıkarmaz.

Şiddete eğilim tedavi edilmesi gereken tehlikeli bir durumdur. Kime, neden olduğu fark etmeksizin dikkate alınmalıdır.

Pandemide yaptıkları fedakarlıkları gördük, deprem anında kuvözdeki bebekleri bırakmayışlarını gördük. Onları anlamak için daha ne görmemiz gerekiyor?

Yeri geldiğinde başkalarının canları için kendi canlarını tehlikeye atmaktan öte ne görebiliriz başka.

Velhasıl kelam kıymet bilelim. Hasta olduğumuzda veya yaralandığınızda bir doktor bulamadığımızdaki çaresizliği düşünelim.

O insanlara çok şey borçluyuz, değilsek de bir gün olacağız. Birbirimize saygı duymalı, haklılığımızı şiddette aramamalıyız.

Birbirimize saygı ve sevgi duyacağımız kıymetli yarınlara…

0 Yorum

Yorum Yap