• Samsun
  • Son Güncelleme 08:40

Bu gönderiyi paylaşabilirsiniz!

SAMSUN’DA MEDFUN HAYRİYE TÜCCARI YELKENCİZADE ÖMER EFENDİ

Kabir taşının Latin harflerine çevirisi şu şekildedir:

Hu

Sadıkul makal

Sahibi hüsni hal

Muhibbi fukara

Mütevekkili hüda

Farıku hayr u şer

Haluku beni beşer

Hayriyye tüccarından

Trabzoni yelkencizade

Ömer efendinin ruhuna

El Fatiha

Sene 1290

Nemekahu Mısrizade

 

Günümüz Türkçesiyle ifadesi

O

Doğru sözlü

Davranışı güzel olan

Fakirleri seven

Allah’a tevekkül eden

Hayır ve şerri ayıran

İnsanoğlunun ahlaklısı

Hayriye tüccarından

Trabzonlu Yelkencizade

Ömer Efendi’nin ruhuna

El Fatiha

Yıl 1873-74

Onu Mısrizade yazdı

 

Aslen Trabzonlu olup; daha sonra Samsun’a yerleştiği anlaşılan ve Hayriye tüccarından olduğu belirtilen Yelkencizade Ömer Efendi’nin kabir taşında kendisini över mahiyette birçok yazı bulunduğu görülmektedir. 1290 tarihinde vefat ettiği belirtilen Ömer Efendi’nin ölüm yılı eğer bu tarih Hicri ise 1873-74’e şayet Rumi ise 1874-75’e tekabül etmektedir. Yelkencizade Ömer Efendi’nin kabir taşı 1.75 cm uzunlukta olup; bu da kendisinin itibarlı bir mevkide olduğunu izah etmektedir. Osmanlı Devleti zamanında Osmanlı tebaası olup; dış ticaretle uğraşan Müslüman tüccarına hayriye tüccarı adı verilmekteydi. İslam tüccarına bu ismin verilmesi muhtemelen kendisinin zengin olduğundan fakirleri gözetmesi ve bu nevi birçok hayır işi yapmasına dayanmaktaydı. Nitekim bu durum kabir taşında  “muhibbi fukara” yani fakirleri seven, gözeten anlamında ifadesini bulmaktadır.

Osmanlı Devleti’nde hayriye tüccarı olabilmek için birtakım şartlar aranmaktaydı. Nitekim bir Osmanlı kanunnamesinde bu durum “Ehli ırz ve dindar ve beynettüccar istikametle mücerrebul etvar olduğuna şehadet edilmek” yani namus ehli ve dindar olup; tacirler arasında doğrulukla bilinen bir kişi olmasına riayet edilmesi şeklinde belirtilmişti. Bu durum da merhumun kabir taşında “sadıkul makal” ve “sahibi hüsni hal” şeklinde yerini bulmuştur. Ayrıca yine bu kanunnamede “Garazı fasidini icra için duhul daiyesinde olan ehli fesad ve müzevir makulesi erbabı iktidardan olsa bile silki tüccara idhal edilmemek, hile ile berat almışsa ledettahkik beratı elinden alınmak”  şeklinde bir hüküm de bulunmakta ve bu hükümle kötü bir niyet ve aldatmak amacıyla  hayriye tüccarı sınıfına girmek isteyen kişilere mani olunması istenmekteydi. Şayet bir şekilde bunun için berat bile almış olsa bunun da iptali cihetine gidilirdi. Bu durum da Ömer efendinin kabir taşında “Farıku hayr u şer” şeklinde ifadesini bulmuş olup; kendisinin hayrı ve şerri bilip buna göre iş yapan biri olduğuna işaret edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde hayriye tüccarı olmak oldukça ehemmiyetli bir unvandı. Zira bu unvanla kişinin çocukları ve akrabaları iftihar ederdi. Hayriye tüccarlığının Sultan Abdülaziz’in hükümdarlığının (1861-1876) son yıllarında nihayete erdiği bilinmektedir. Zaten Ömer Efendi de Sultan Abdülaziz’in saltanatının son yıllarında vefat etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı arşivinde Yelkencizade Ömer Efendi ile ilgili bir kayda rastlanmaktadır. Bu kayıtta Ömer Efendi’nin Samsun’da bir un fabrikası yaptırmak istediği ve bunun için birtakım teşebbüslerde bulunduğu belirtilmektedir. Nitekim burada Ömer Efendi şöyle demektedir: “Samsun kazasında cari ve ahalinin muhtacı ilahi olan su üzerinde vaki şiraen malik ve mutasarrıf olduğum değirmen arsasında müceddeden bina ve inşa edeceğim dakik fabrikasınca ve gerek bu münasebetle  suca ahaliye aid olacak fevaidi kesire ve menafii külliye memleketi yeniden ihya edeceğinden bahisle Avrupa’dan celb olunacak alat ve edevat içün hükümeti seniyyenin muaveneti celile-i vatanperveranesiyle ruhsatı inşa itası hususlarına müsaade buyurulmasına dair bundan akdem Şurayı devlete takdim olunan mahalli mazbatasıyla valiyi vilayetin inhası üzerine bir hayli vaktin müruru acizlerini birkaç kere şurayı müşarünileyhaya müracaata mecbur etdikde gerek evvel emirde her türlü müşkilat ve suubatı ve her nevi zarar ve ziyanı ihtiyar ile müceddeden fabrika inşasıycun hayli akçe sarf olunacağı ve gerek zikrolunan su yollarının tamiri içün ahaliye daima muavenet ve bir de Karadeniz sevahilinde böyle büyük değirmen bulunmadığından naşi muharebe-i sabıka ve Çerkeslerin muhacereti gibi vakıalarda mağaza ve anbarlarda pek çok zehair var iken bulunan değirmenlerin ademi kifayeti sebebi ile sevahili mezkurede umumen vuku bulan rahatsızlık yani dakikçe zuhur eden kaht u gala gibi müşkilatın indifaıyla fevkalade suhulet gösterileceği misüllü tefasilinden ictinab olunan esbab ve vesaili saireyi nafiaya mebni dahili memleketde sarf olunandan maada harice çıkarılan dakikden yedi sene müddet resmi gümrüğün afv olunması da istirham olundukda işbu imtiyaza müsaade olunmayub yalnız ruhsatı inşaiye ita buyurulacağı cevabı verilmiş halbuki böyle bir emri cesim ibtidayı mübaşeretde noksanı tabiiden dolayı görülecek zarar ve ziyanı ve her güne suubatı ihtiyar ile beraber teşebbüs olunduğu cihetle cüzi faidemend ve sairlere bir mesned? olmak üzere  hiç olmazsa bir müddeti kalile içün imtiyazı mezkure müsaadei seniyye erzan buyurulmasına dahi rıza gösterilmiş ise de yine cevabı yeis ve hırman olduğumdan ve artık böyle bir emri azime bir vesile-i ümid ve rabıta-i emniyet olmadıkça cesaret olunamayacağından bittab sükutu ihtiyar ile çare-i intizarında bulunduğum malumu valayı vekaletpenahileri buyuruldukda muhtaç olduğum imtiyazı mezkurun ihsan ve ruhsatı inşaiye itasıyla icrayı icabı hususlarına müsaade-i seniyye-i cenabı sadaretpenahileri erzan buyurulması babında ve herhalde emr u ferman hazreti men lehul emrindir.

Alaca hamam civarında vaki

hanı halilde sakin tüccarı

hayriyeden yelkencizade

Ömer

Vesikada da görüldüğü üzere Yelkencizade Ömer Efendi Samsun’da bir un fabrikası yapmak istediğini ve bu sayede halkın bundan birçok menfaat elde edeceğini belirtmektedir. Ancak bu fabrikada kullanılmak üzere Avrupa’dan birtakım aletler geleceğini bunlara ve inşa edeceği fabrikaya ruhsat verilmesi gerektiğini dile getirmektedir. Yine mektubunda Ömer Efendi Karadeniz sahilinde büyük bir un değirmeninin mevcut olmadığını, bunun ise hem halka büyük zararı olduğunu hem de Çerkez gibi dışarıdan gelen göçmenlerin şehre iskanı sırasında birçok sıkıntı yaşandığını söylemektedir. Ayrıca muhtemelen 1853-1856 yıllarında cereyan eden Kırım harbini kastederek Osmanlı Devletinin bu ve benzeri savaşlar esnasında da böyle büyük bir fabrikaya ihtiyaç duyulduğunu, zira da bu sırada birçok zahirenin değirmenlerin yeterli gelmemesinden dolayı ziyan olduğunu belirtmektedir. Yelkencizade Ömer Efendi bir dakik yani un fabrikası inşası için kendisinin paraya ihtiyacı olduğunu ve bu konuda hükümet yetkililerinin kendisinden yedi yıl gümrük vergisi almamasını istemektedir. Lakin Ömer Efendi mektubunda kendisine her ne kadar un fabrikasının yapılması ruhsat verilse de gümrük vergisinden muaf olma durumunun kabul edilmediğini ve bu durumdan bizar kaldığını beyan etmektedir. Şayet bu konuda kendisine bir yardım yapılmazsa ümidinin kırılacağını ve kendisi gibi diğer müteşebbislerin de yapacağı birçok hayırlı faaliyetten geri kalacağını ifade etmektedir.

Yelkencizade Ömer Efendi’nin yukarıdaki isteği her ne kadar önceleri reddedilse de daha sonra bu konuda bazı müspet gelişmeler yaşandığı görülmektedir. Nitekim Hicri 21 Zilhicce (1)290 Rumi 28 Kanunısani (1)289 tarihinde (9 Şubat 1874) Rüsumat Emaneti Celilesi Vekaletine gönderilen bir yazıda durum şöyle izah edilmektedir: “Trabzon tüccarından Yelkencizade Ömer Efendinin Samsun kasabasında mutasarrıf olduğu bir bab asiyabı dakik fabrikasına tahvil eylemek arzusunda bulunduğundan ruhsat itası ve tahn edilib derunu memleketde sarf olunandan maada harice çıkacak dakikin yedi sene müddetle resmi gümrükden muaf tutulması hakkında Trabzon vilayetinin Şurayı devlete havale buyurulan tahriratıyla Canik meclisinin mazbatası üzerine emaneti celile ile cereyan eden muhaberenin cevabında hububatı zam ile mathunatı sahile bittenzil sefineye tahmil olunduğu halde resmi gümrük ahzı nizamı umumisi iktizasından olub zikr olunan değirmen mathunatının umumundan istisnası sirayeti mahzurunu mucib olacağı cihetle isafı müsteda caiz olamayacağı gösterilmiş ise de şimdiye kadar işbu değirmende çıkan dakik ihtiyacı mahalliyeye kifayet edecek derecede olabilmesi melhuz olmasıyla bunun fabrikaya tahvili halinde tahn edeceği külliyetlü dakikden harice çıkarılacak mikdar fazla bir şey olacağı cihetle bunun bir müddeti münasibe ile gümrük resminden istisnası varidatı hazıraya noksan vermeyeceğine ve umumu hakkında olan karara göre mezkur fabrika mathunatının şimdiden resmi gümrükden istisnası hakkında emanetçe olan mütalaanın istifsarı Tanzimat dairesinden ifade ve evrakı merkume iade olunmak üzere leffen tesyir kılınmağla olbabda irade efendim hazretlerinindir.”

Bu vesikada ise Yelkencizade Ömer Efendi’nin istekleri özetlenerek bunun hayırlı bir işe sebebiyet vereceği üzerinde durulmuştur. Ayrıca Ömer Efendi’nin isteği olan yedi sene gümrük vergisinden muafiyeti konusu da gündeme gelmiş ve bunda da çok fazla bir sakınca olmadığı vurgulanarak talebin olabilirliği üzerinde durulmuştur. Burada memur hububatın arttırılarak unun sahile indirilip; gemilere yüklenmesi halinde alınan verginin genel bir kaide olduğu; şayet bu durum uygulanmazsa diğer tüccarın da itiraz edeceğini belirtmiştir. Bu yüzden her ne kadar Yelkencizade Ömer Efendi’nin bu talebi mahzurlu görülmüşse de bunun da halli yoluna gidilmesi yetkili mercilerden istenilmiştir. Nitekim fabrikadan çıkacak fazla unun gemilere yükleneceği, diğer kalan büyük miktarın ise halka yeteceği belirtilmiştir. Yine yeni kurulacak olan un fabrikasından uygun bir süre vergi alınmamasının da devlete bir yük getirmeyeceği söylenerek bu konuda açık bir kapı bırakılmıştır.

Yazıda ilgimizi çeken bir nokta kaleme alındığı tarihtir. Zira 1290 senesi Yelkencizade Ömer Efendinin vefat yılıdır. Yılın son ayı olan Zilhicce’nin 21’i olması mektubu biraz daha ilginç kılmaktadır. Ömer Efendi’nin kabir taşında vefat tarihi olarak sadece 1290 senesi bulunmakta olup; her hangi bir ay ya da gün bulunmamaktadır. Bu da bize yazı kaleme alındığı sırada Ömer Efendi’nin vefat etmesinin muhtemel olduğu fikrini vermektedir. Ancak Ömer Efendinin kabir taşındaki ifade Rumi bir tarih ise o zaman Ömer Efendi halen bu tarihte de hayatta bulunmaktadır. O halde bu belge Ömer Efendi’nin bu isteği daha önceden vermesine bağlı olarak talebinin yine de gündemde kaldığının bir göstergesi olmalıdır. Nitekim konuyla ilgili diğer bir belgede bu durum “Müstedii merkumun vekili vekaletden istinkaf etmiş olmağla sahibi tarafından tecdidi istida oluncaya değin battalda hıfzı kararı müzakere iktizasındandır.” şeklinde ifade edilerek artık bu davaya Ömer efendinin vekili baktığı, O da bundan vazgeçtiği ve davanın asıl sahibi tarafından da bir müracaat olmadığı belirtilerek evrakın battalda muhafazası kararı alındığı bildirilmiştir. Battal evrak Osmanlı’da hükümsüz manasına geldiğinden talebin gündemden düştüğünü söyleyebiliriz. Bundan sonra konuyla ilgili herhangi bir belgenin olmaması ve bu tarihlerde Ömer Efendi’nin vefat ettiği düşünülürse Samsun’da kurmayı planladığı un fabrikası düşüncesinin hayata geçmediğini söyleyebiliriz.

1 Yorum

  • Mustafa Öner Görseli

    Mustafa Öner, 25.12.2020 14:24

    Geniş hinterlantına, zengin tarihi geçmişine rağmen kimlik krizi yaşayan Samsun, İLKADIM şehri olarak anılsa da merkezi yönetimce her dönem baskılanmıştır!

Yorum Yap