SON DAKİKA HABERLERİ
  • Samsun
  • Son Güncelleme 02:28

Bu gönderiyi paylaşabilirsiniz!

Samsun’un en eski mahallelerinden biri olan Kökçüoğlu Mahallesi aslında herkesin en az bir kere gelip gittiği veya yolunun düştüğü bir mekândır. Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin yakınında ve Askeriye yolu üzerinde olması bilinmesinde etkendir. Toraman Tepenin eteklerinden başlayan ve denize doğru inen güzel bir alan üzerine kurulmuş olan bu mahallede, daha düne kadar apartmanlar bulunmamakta idi. Çoğunluğu bir veya iki katlı, kiremit veya teneke kaplı çatılı evlerin bulunduğu, kendi halinde insanların yaşadığı bir mahalle idi. Çok şükür şimdi toplu konutlar, kentsel dönüşüm alanları vs gibi uygulamalar çıktı, bu ilkel görüntüler tarih oluyor!

İnsanların mutlu olduğu, komşuluk ilişkilerinin mükemmel geliştiği, eski ama temiz giysileri içerisinde güler yüzlü ve neşeli insanların hayat saçtığı, aç çocukların sevinç çığlıkları içerisinde oynaştığı sokaklar temizlenecek. Yerlerine kalıptan çıkmış gibi binalar, duvarlar ve güzel yollar olacak. Büyük marketler, son model arabalar ve belki de modern giyimli insanlar olacak. Ama eski canlılık, insanlık, kardeşlik, mutluluk ne olacak! Eski yaşantıda evinde pişirdiği yemekten komşusuna bir tabak vermeyi erdem kabul eden insanlar, birlikte çelik-çomak oynayan çocuklar gidecek. Yerlerine apartman hayatı yaşayan, çatısı en ufak bir yağmurda damlamayan, evinde pişirdiği yemeği komşusuna vermeyen ve bozulunca çöpe döken, bilgisayarda tek başında sanal alemde oynayan çocuklar ve anne-babalar gelecek.

Düşünebiliyor musunuz? Ey Kökçüoğlu Mahallesi sakinleri! Ey Hastanebaşı Mahallesi sakinleri! Ey Zeytinlik Mahallesi sakinleri! Ey Samsun’un Yüzüncüyıl Bulvarı üzerinde kalan mahallelerin sakinleri. Bugün yaşamakta olduğunuz, insani erdemlerin hala etkili olduğu bu yaşam tarzı ve yaşam alanları, yakında modern dünya ve modern ilişkilere yenik düşecek. Siz de modern insanlar olacaksınız! Soba yakma derdinden, çatı akması derdinden, toz-toprak derdinden vs kurtulacaksınız. Keşke sadece bunlardan kurtulsanız! Bunların yanında belki de sizi siz yapan, yardımlaşma, diğergamlık, merhamet gibi pek çok insani erdemlerden de kurtulacaksınız! Ve bir gün gelecek, geriye bakarak “keşke” diyeceksiniz. Ama iş işten geçmiş olacak. Çünkü sizler “toprağını verip İncil sahibi” olan Afrikalılar gibi olacaksınız. Belki çağın gereği bu. Maalesef yaşadığımız çağ daha fazlasını almadan hiçbir şey vermiyor. Ve aldıkları da genelde hep iyi şeyler oluyor.

Her geçen gün özelliğini yitiren, insan yapısı sürekli değişen Kökçüoğlu Mahallesi Samsun’un en eski mahallelerinden olup kaynaklara göre ilk kurulduğunda Samsun’a göç eden insanların yerleştiği yer olması nedeniyle Göçoğulları olarak adlandırılmakta idi. Ancak zamanla bugünkü adını almıştır. Kemal Vehbi Gül’ün başkanlığı döneminde belediye hizmetlerinin yerine getirilmesi ile birlikte gelişmeye başlamış ve bugünkü halini almıştır. Eski Mezarlık ile içerisinde bulunan Seyyid Kutbittin Türbesi ve Cami mahalleye ayrı bir anlam katmaktadır. Şehirlerin ölümü hatırlatan ve ölüm olgusunu canlı tutan, bu dünyaya bağlanmayı bir nebze olsun engelleme işlevi gören Eski Mezarlık bugün hala aynı ihtişamı ile görevine devam etmektedir.

Kökçüoğlu Mahallesinde oturan ailelerin çocuklarının belki de tamamı Emrullah Efendi İlkokulunda öğrenim hayatına başlamışlardır. Bugün o okul yıkılarak yerine Adnan Ölmez İlköğretim Okulu yapılmıştır. Emrullah Efendi İlkokulunu bitirenler ise o zamanki adı Devrim olan ortaokula kayıt yaptırabiliyorlardı. Bu okulların eğitim düzeyinin oldukça düşük olması ve kayıt yaptıranların özgürlüğüne aşırı düşkün olması başarı düzeyini de olumsuz etkiliyordu.

Emrullah Efendi İlkokulunun karşısında Varol Bakkaliyesi vardı ve tüm öğrenciler orada satılan leblebi tozu, keçi boynuzu, kızamık şekeri gibi o zamanların popüler ürünlerinden alıp yerlerdi. Hele okulun hemen önünde seyyar satıcılar tarafından satılan macun, elma şekeri, dondurma ve şam tatlısının tadı hala damaklardadır. O zamanki tekniklere ve bilinç düzeyine göre bir promosyon tekniği olarak, şam tatlısının içerisine gizlenmiş bakır 10 kuruşu veya üzerinde mermi taşıyan kadın olan 25 kuruşu bulmak büyük bir heyecandı. Mezarlıkta bulunan ve çok güzel kokan yeşil tomurcukları olan kokulu bitkiden bulmak ve defterler arasına koyarak saklamak ayrı bir zevkti. Yıllarca da dursa kokusunu saklayan bu bitkinin önemini artık kimse bilmemektedir.

Emrullah Efendi İlkokulundan yukarı doğru dar ama canlı sokaklardan çıkarken tam ortada bir çeşme bulunmakta idi. Meydanda bulunduğu için Meydan Çeşmesi olarak anılan ve hala da herkes tarafından o adla bilinen bu çeşme suların sıklıkla kesildiği dönemlerde halkın sıraya girip bidonlarını doldurduğu, hatta su kavgalarının yaşandığı dönemde anılara mekân olmuştur.

Şimdiki su deposunun olduğu yerin yukarısında boş bir alan bulunmakta idi ve herkes orayı İspirlinin Yeri olarak bilirdi. O dönemde Kökçüoğlu Mahallesinde yaşayıp da “orada futbol oynamadım” diyen kimse bulunamaz. Hatta mahallemizden yetişen ve İsmail Dayı diye tanınan kişinin oğulları olan, Samsunspor, Gaziantepspor, Beşiktaş ve Fenerbahçe kulüplerinde oynayan futbolculardan Hayri ve Ercan KOL kardeşler buna en güzel örnektir. İspirlinin Yerinin hemen üst kısmında dedem Ali Dayıya ait bir bahçe bulunmakta idi ve futbol oynayanların topu her bahçeye kaçtığında dedemin yaptığı küfürler bile onlar için eğlence kaynağı idi. Kimse kırılmazdı ve gücenmezdi bu küfürlere. Ayrıca bu yer mahallenin gençlerinin denizden topladıkları midyeleri bir sac üzerinde pişirip büyük bir iştahla yedikleri yerdi. Yine bu yerde, toprağa açılan küçük bir çukur içerisindeki suya bir karpit parçası atılarak çıkan gazların birikmesi amacıyla üzerine bir teneke ters çevrilerek kapatılırdı. Tenekenin üst kısmında açılan deliğe bir sopanın üzerine takılan gazete kağıdı yakılarak uzatılır ve tenekenin metrelerce yükseğe büyük bir gürültü ile fırlaması seyredilirdi. Çok tehlikeli olan bu olay o zaman çok eğlenceli idi. Hele o dar sokaklarda futbol oynarken, sanki olimpiyat stadı gibi büyük alanlarda oynuyor gibiydik. Evlerin bahçelerinden veya duvarlarından atlayarak, ara sokaklarda saklanarak oynadığımız saklambaç ve özellikle de “komen” diye nitelediğimiz bugünkü paintball oyununun atasının zevki bambaşka idi.

Kökçüoğlu Mahallesinin ilk camisi Oruçbey Caddesi üzerinde bulunan, şu anda yıkılma tehlikesi olduğu için kullanılmayan ve yakında yıkılacak olan Kökçüoğlu Camidir. Caminin yeri Gazilerin Recep diye tanınan kişi tarafından bağışlanmıştır. Caminin bugünlere gelmesinde ise rahmetli Mehmet Çelik’in çok katkısı olmuştur. Hatta caminin döşeme işini babam yaparken yanında bulunduğumu dün gibi hatırlıyorum. Cami derken şunu da unutmamak gerekir. Mahallede yaz tatillerinde açılan Kuran Kurslarına orada giderdik. Üst katta bulunan kısımda ilk Kuran eğitimlerimizi almıştık. Şimdi daha modern ve büyük şekilde yapılan caminin, eskiyi bilen bizler açısından fazla bir önemi olmadığını söylememizin bilenler nezdinde değeri büyüktür.

Oruçbey Caddesi, Kökçüoğlu Mahallesinin en büyük ve hareketli caddesi olup en merkezi yeridir. Hatta bir zamanlar belediye otobüs seferlerinden olan 6 Numaralı Hat, aynı zamanda Oruçbey Caddesi diye bilinirdi. Bu hattın en önemli özelliklerinden birisi ise otobüsün çok yolcu dolu olması ve Hastanebaşı durağında yolcuların yarıdan fazlasının boşalması idi. Hatta bazen öyle dolardı ki otobüs Hastanebaşı Mahallesine çıkan yokuşu çıkamaz, yolcular araçtan inerek ve yürüyerek yokuşu çıkarlardı.

Oruçbey Caddesinin Kökçüoğlu başlangıcında kahvehanelerin yoğun olduğu bir kısım vardı. Özellikle Ali Çelik’in sahibi olduğu kıraathane en eskisi idi. Şimdiki neslin çoğu kahvehaneye niye kıraathane dendiğini de anlayamaz, ama o zamanki ifade bu idi. Yine aynı yerde Şahin Dondurma adı altında bir dükkân vardı. Burası öyle mükemmel dondurma yapıp halkın gönlünde yer edindi ki bir müddet sonra referans noktası olmaya başladı. Hatta şu anda dahi bu alışkanlık devam etmektedir.

Televizyonun ilk çıktığı yıllarda ise televizyon her evde bulunmazdı. Televizyonu olan evlere ise çoluk çocuk gidilirdi. Geç saatlere kadar programda ne varsa seyredilir, programın en sonunda “Televizyonunuzu Kapatmayı Unutmayınız” yazısı çıkana kadar seyredilirdi. O zamanki komşularımızın hakkını helal etmesi çok önemli. Zira gerçekten çok rahatsızlık verirdik. Terzi Fatma Abla, Bakkal Ahmet Abi ve Emrullah Efendi İlkokulunda Hizmetli Mehmet Abi çok kahrımızı çekmiştir. Hafta sonları Karaoğlan ve kovboy filmleri, Vikingler, Taş Devri, Heidi, Dallas, Aşk Gemisi, Kaynanalar gibi daha pek çok filmin olduğu gün ve saatler takip edilirdi. Sanatçılardan Alpay, İskender Doğan, Gönül Akkor, Ajda Pekkan, Selçuk Alagöz ve daha pek çok sanatçı hayatımızın bir parçası idi. Televizyonun ilk yıllarındaki Dr. Richard Kimble olarak bilinen Kaçak dizisi, Petroçelli, Komiser Kolombo, Baretta dizileri, Cumartesi geceleri geç saatlerdeki yerli filmler ise ayrı bir değere sahipti. Bütün bu güzellikleri mahallemizde televizyonu bulunan evlerde seyretmiştik. Şimdi  her evde birden fazla televizyon var, ama eski günlerdeki kadar zevk almak mümkün değil. Her geçen gün kaybettiğimiz ortak değerlerimiz, hayattan aldığımız zevki de olumsuz yönde etkilemektedir.

Hatta şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. O dönemlerde mahallemizde bulunan evler dahi İğneci Temel’in Evi, Tahsildar Ahmet’in Evi, Ayakkabıcı Hüseyin’in Evi, Recep Ustanın Evi, Kaptan Dayının Evi, Muharrem Abinin Evi diye anılmakta idi. Evin kendisinin değeri ancak sahibi ile bilinirdi. Tıpkı Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi. Zira evlerin bir değeri yoktur, onun değerini sahibi belirler. Oysa şimdi öyle mi. Artık evler değerli. İçindekiler ise maalesef sadece kendine göre değerli. Bu da modern dünyanın bize sunduğu en olumsuz yönlerden biri. Herkes bireyselleşmiştir, ancak bu bireyin de değeri kalmamıştır. Günümüzde öyle bir noktaya geldik ki evin yaşlısı vefat ettikçe o ev de bir çökme eğilimine girmekte ve bir zamanlar mahallenin belirleyicisi olan kişiler hayattan ayrıldıkça mahallenin kendisi de tarihe karışmaktadır. Yeni yetişen neslin hayatın hoyrat dişlileri arasında yaşam mücadelesi vermesi, mahallede var olan eski havanın yaşanmasına engel oluşturmakta ve orta nesil üzüntü ile karışık bir nostaljik serüven yaşamaktadır.

Yaşanacak değişimlerle köşe başlarında saatlerce, gece yarılarına kadar şu veya bu gerekçe ile insanların oturup sohbet ettiği, hatta zaman zaman kavga ettiği ortamlar tarih olacak. Tarih olmasa bile eski tadı hiçbir zaman vermeyecek. Hele Ramazan gecelerinde teravih namazı sonrası sahura kadar kapı önü sohbetlerinin tadını sadece yaşayan bilir. Ayçekirdeği eşliğinde yapılan ve kaldırım taşlarına oturarak devam eden sohbetlerin tadı bir başkadır. Özellikle darbe dönemlerinde emniyet yetkililerince kapıda oturmaya karşı çıkıldığı dönemlerde dahi, yetkililer uzaklaşınca tekrar dışarı çıkılıp oturulurdu.

Mahalle hayatının yaşandığı yerlerdeki en önemli olaylardan biri de cenaze olduğu zaman yaşanır. Şimdiki modern yaşantının hüküm sürdüğü yerlerde hayal dahi edilemeyen veya para ile birlikte değerlendirilen bir olgu vardır. Cenaze evine mahalle halkı tarafından yemek hazırlanıp gönderilmesi. Cenaze evindeki telaşın azaltılması, acısı yanında bir de yemek sıkıntısı yaşanmaması veya uzak yerlerden gelenlerin aç kalmaması için komşular yemek hazırlayarak gönderirler. Kökçüoğlu Mahallesinde bu olay hala yerine getirilmektedir. Hatta Rahmetli Sinan’ın nenemin cenazesinin olduğu gün kıymalı pide yaptırarak göndermesi hala gözümün önündedir. Tıpkı Armstrong’un uzaya çıkışında söylediği gibi “benim için küçük bir adım, ama insanlık için büyük bir adım” dediği türden.

Modern yaşamın gereği olarak kentleşme sürecinin her geçen gün hız kazanması, Kökçüoğlu Mahallesi ve onun durumunda olan tüm yerleşim birimlerinde hissedilmektedir. Bugün olmasa bile yakın bir gelecekte tüm çevremiz ve yaşadığımız birimler değişecek ve bugünleri arıyor olacağız. Bugün çevremizde bulunan ve az bir kazançla hayatını sürdürmeye devam eden küçük işyerleri kapanıp yerlerine büyük işyerleri açıldığında ve onların da hayatta kalabilmek için mücadeleye girdiğinde anlayacağız bazı şeylerin değerini.

Önceden saatlerce oturup bir bardak çay içtiğimiz ve gazete okuduğumuz, arkadaşlarımızla hoşça vakitler geçirdiğimiz mekânlar gidince anlayacağız neleri kaybettiğimizi. Bir zamanlar arkadaş olarak oturup sohbet ettiğimiz ve az bir bedel karşılığında hizmetinden yararlandığımız yerlere artık müşteri olacağız ve paramız kadar değerimiz olacak. Bu kaçınılmaz süreç gelmeden önce yaşayabildiğiniz kadar yaşayın, kırgınları ve dargınlıkları unutun, bir araya gelmenin sebeplerini unutmadan dünyevi bir takım nedenlerle kimse birbirini kırmasın. Zira yarınki süreçte buraları ve buradaki insanları ve dostlukları çok arayacaksınız ve kesinlikle bulamayacaksınız. Zira dışarıda veya yakınınızda olup da henüz başınıza gelmemiş dünya, sadece güçlü olanın ayakta durduğu bir dünya olacaktır.

0 Yorum

Yorum Yap